Dinde reform hareketinin en önemli temsilcileri Martin Luther ve Jean Calvin'dir. Luther aristokratların da işine yarayan ancak daha çok burjuvazinin amaçlarına hizmet eden görüşleri ortaya atmıştır. Calvin ise dinde reformu tutucu küçük kasaba burjuvazisinin değerlerine uyacak biçimde yorumlamıştır.
Kiliseye karşı eleştiriler Martin Luther'le doruk noktasına ulaşsa da öncesinde de kilisenin artan varsıllığına karşı tepkiler vardı. İngiliz Din adamı John Wycliffe 1372'de kilisenin varsıllığına savaş açtı. Kilisenin mülk sahibi olma hakkının bulunmadığını, kralın kilise mülklerini denetleyebileceğini söyledi. Papa XI. Gregorius onu yargılanmaya çağırdı ancak Kraliçe ve halk Wycliffe'yi korudu. Ama öldükten sonra kemikleri mezardan çıkarılarak yakıldı. Kiliseye karşı olan bir diğer isim Jan Huss 1381'de Wycliffe'nin düşüncelerini yaptığı konuşmalarla açıklayınca yargılanıp diri diri yakıldı.
Kiliseye karşı sonraki eleştiriler 1521'de Marthin Luther'in öncülüğünü yaptığı akımla başlayacaktır. Kilisenin bölünmesine ve Protestan mezhebinin ortaya çıkmasına yol açacaktır.
Martin Luther Kimdir?
1483'te bir Alman köylüsünün oğlu olarak doğdu. Babası madencilik yaparak geçimini sağlıyan bir adam. Ancak daha sonra bu alanda yatırımlar yaparak varsıl bir iş adamı olup çıkıyor. Luther hukuk okudu. Ancak başından geçen bir olay onu din adamı olmaya itti. Bir deniz yolculuğunda büyük bir fırtınaya yakalandı . Tanrıdan yardım diledi. Ona kurtulursa keşiş olma sözü verdi. Kurtuldu ve keşiş oldu. Bu olay Protestanlığın temel inançlarını ortaya atarken anımsayacağı derin izler bırakmıştır. Din adamı olmayan bir insanın, din adamlarının aracılığına gerek kalmaksızın 'iman' yoluyla Tanrı'ya ulaşabileceğidir. Böylece, Katolik Kilisesinin bir sürü dinsel töreni yerine, kurtuluş için sadece iman gerektiği sonucuna varır.
Wittenberg Şatosu |
Luther daha sonra Wittenberg Üniversitesi'nde profesör olarak din adamları sınıfına katılır. O dönemlerde Papalık, lüks ve görkem içindeydi. Kendisine bağlı kiliseler aracılığıyla Avrupa ülkelerini sömürüyor ve daha fazla sömürmenin yollarını arıyordu. Katolik Kilsesi tam anlamıyla din ticareti yapan bir kurum haline gelmişti. Avrupa'daki kiliselerin gelirlerinin yüzde onunun Papalığa gönderilmesini istiyor, ermişlerin resimlerini ve çeşitli kutsal eşyaları yüksek fiyatlara satıyordu.
En önemli gelir kaynağı, cennete gitmek isteyenlerin satın almaları gereken bir pasaport olarak sunulan günah bağışlama senetleri yani 'endüljans' tır. Bunun üzerine Luther, günah affına ve bu yolla para kazanılmasına karşı çıkarak '95 Tez' olarak bilinen bildirisini Wittenberg'deki kilisenin kapısına asar. Daha sonra bu görüşlerini desteklediği 'Alman Ulusunun Soylarına Bir Başvuru', 'Kilisenin Babil Tutsaklığı' ve 'Bir Hristiyanın Özgürlüğü' adlı kitapları yazar. Bu kitaplarında günahkar birey ile Tanrı arasında din adamları katmanının aracılığını gerekli bulmamıştır. İnananların kendi kendilerinin rahipleri olduğunu söylemiştir.
95 Tez |
Luther'e göre kimin kurtuluşa erip eremeyeceğini yalnızca Tanrı bilir. Bu yüzden insana düşen şey Kelam'a yani salt tanrı buyruğuna, tanrısal söze iman etmektir.
Papalık 1520'de Luther'i aforoz eder. İmparator V. Charles onu Worms'a sürme kararı alır. Ancak Saksonya Prensi Frederick onu koruması altına alır. Luther onun koruması altında bulunduğu birkaç yıl içinde İncil'i Almancaya çevirir.
Luther, Katolik Kilisesinin hiyerarşik, eşitsizlikçi çürümüş örgütüne karşı toplumsal devrimden ziyade reformist düşüncelere sahiptir. Ancak görüşleri daha çok ezilen köylüler tarafından benimsenince köylü ayaklanmaları baş gösterir. Luther akademik bir tartışma taraftarı olduğundan zora başvurularak ve kan dökülerek mücadele edilmesinden yana değildir. Hatta köylü ayaklanmaları bastırılamayınca kilise ve devlet tarafında yer alır.
Köylü ayaklanmaları sonrası edilgin boyuneğme yanlısı görüşleri savunmuştur. Ona göre köleler, efendileri bir Türk olsa bile boyun eğmelidir. Uyruklar, yöneticiye adaletsiz ve dinsiz olsa bile baş kaldırmamalıdır.
Katolik Kilisesi ve Protestan Kilisesi arsındaki en büyük fark Luther'in öne sürdüğü kilisenin devlete, krala bağlı olmasıdır. Hatta Luther bir egemen Protestan ise ülkesinde kilisenin başı sayılmasını yani Sezaropapizmi bile istemişti.
0 Yorumlar